Ebeveynler çocuklarına yardım etmeyi, yol göstermeyi ve sorunlarını çözmeyi ister. Ancak bu çocukların gelişiminde önemli bir engel oluşturur. Necrotik biçimde aşırı koruyucu ve yardım etmeye çalışan anne-babalar, çoğunlukla çocuklarına yarar yerine zarar verir. Günümüzde helikopter anne dediğimiz, sürekli çocuğun üzerinde gezinerek gözleyen, önünde ya da arkasında herhangi bir engel görürse anında müdahale eden anne modeli çok yaygındır. Bu durum daha çok il çocuk, ya da tek çocukta görülür. İkinci çocuk, genellikle birinci çocuğa göre güvenilir ihmalkarlık olarak adlandırılan kendi haline bırakma durumudur. İkinci çocuk, çoğu sorunu ebeveynlerin müdahalesi olmadan çözmeyi öğrenir, bu nedenle ikinciler genelde daha az rezilyanttırlar. Toplumumuzda, erkek çocuklar daha fazla gözetildiğinden ve iş yaptırılmadığından kızlara oranla daha kırılgandırlar. Çocuğun önündeki tüm engelleri ve tehlikeleri yok etme, çocuğa üstesinden gelmesi gereken hiçbir sorun bırakmama yaklaşım, çocuğun esneklik ve toparlanma becerisini azaltır. Çocuğun asıl ihtiyacı ilgi, sevgi ve onaylanmadır. Sürekli kendisini gözleyen, endişelenen ya da onun önünden tehlikeli olabilir korkusuyla her şeyi kaldıran anne-baba yerine; şefkatli, gözünün içine sevgiye bakarak onaylayan ebeveyne ihtiyacı vardır. Ancak merdiven, sıcak çay gibi ciddi tehlike oluşturan durumlarda müdahaleci olmalıyız. Daha büyük çocuklarda onlar yardım isterse veya gerekirse hoşgörülü olarak yol göstermeli ya da karışmalıyız. Çocuklar bir şeyi çözmeyi çalışırken “Yeterlisin” mesajı vermeliyiz. Örneğin; küpleri üst üste yamuk bir şekilde yerleştirdiğinde, devrildiğini görsek bile müdahale etmemek, devrildiğinde tekrardan aynı şekilde yapmaya kalkıştığında düzeltmeden, “Aferin tekrar denemeni takdir ediyorum.” demek doğrudur. Küpleri doğru şekilde üst üste koymayı öğretmeye çalışmak, çocuğun kendisini yetersiz hissetmesine yol açar. Her seferinde onların problemlerini çözmeye çalışırsak, ileride sorun çözmede bize bağımlı kalırlar. Çocuklarımızın hayat boyu bize ihtiyaçları olduğunu hissetmek bize iyi gelse de, asıl görevimiz onları kendi ayakları üzerinde durabilen bağımsız bireyler olarak yetiştirebilmek olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir.